ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ ÇOCUKLA İLETİŞİM

ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ ÇOCUKLA İLETİŞİM

15.11.2023 114

 

Bu yazıda kişilerarası iletişim ile ilgili dikkat etmeniz gerekenlerin yanında ergenle iletişimde  ergen beynini ve gelişim özelliklerini anlamanın önemi ile ilgili bazı önemli noktaları okuyacaksınız. Öncelikle sizden gözlerinizi kapatıp ergenlik dönemindeyken anneniz veya babanızla yaşadığınız ve sizi çok üzen bir anınızı hatırlamanızı istiyorum. Bizim zamanımızda ergenlik mi vardı demeden önce yaklaşık 12-20 arasındaki yaşlarınızı şöyle bir hatırlayın isterim. Bu anıyı bulduğunuzda lütfen o an neler düşünüp hissettiğinize odaklanın. Zihninizde neler olup bitiyordu? Bunları güzelce hatırladıktan sonra asıl konumuza dönelim insan insana iletişim yani kişilerarası iletişim. Kişilerarası iletişim; en az iki insanın karşılıklı olarak bilgi, duygu, düşünce ve yaşantılarını belirli yollarla paylaştıkları psikososyal bir süreçtir.

Kişilerarası iletişim sürecini görseldeki gibi şematize edebiliriz. Kaynak adını verdiğimiz iletişimi başlatan bir kişi vardır. Alıcı adını verdiğimiz kişiyle paylaşımlarını mesaj olarak adlandırırız. Alıcıdan kaynağa verilen cevaba da geribildirim adını veririz. Aslında kaynak ve alıcı iletişim boyunca yer değiştirir. Bir de kanal vardır. Kanal mesajımızı gönderdiğimiz araçtır. Mesajımızı farklı yollarla iletebiliriz. Söz olabilir, yazı olabilir, bakış olabilir vb. 

İletişimi tanımlarken psikososyal bir süreç demiştik. Yani hem psikolojik hem de sosyal bir süreç. Ben daha çok iletişimin psikolojik işlevlerinden bahsetmek istiyorum.  Aslında iletişimin dört temel psikolojik işlevi vardır. Bunlar;

İlişki kurma işlevi, benliği geliştirme işlevi, paylaşma işlevi ve var olduğunu ifade etme ve tanınma işlevidir. Gelin beraber bu işlevlerin anlamlarını değerlendirelim. 

İlişki kurma işlevi: Bir sosyal ağ içinde yaşamanın,  bu ağ içinde diğer insanlarla  ilişki kurmanın  ve bir kültür  oluşturmanın temel aracı iletişimdir. 

Benliği geliştirme işlevi: İnsan doğduğu andan itibaren içinde yer aldığı fiziksel çevredeki nesnelerle ve başta annesi olmak üzere diğer insanlarla etkileşimde bulunmaya başlar. Zamanla çevresindeki diğer insanlarla özellikle anne babasıyla kurmuş olduğu ilişki ve iletişimlerde kendisi ile ilgili görüş, değerlendirme ve mesajları biriktirir. Kendi yaşantıları, deneyimleri ve diğer insanlarla iletişimlerinde kendisi hakkında elde ettiği ipuçlarını, kendisi hakkındaki görüşü bir başka ifade ile benliği için birer referans olarak kullanır ve kendine ilişkin bir algı oluşturur .

Paylaşma işlevi: Sosyal bir varlık olarak insanın yüzü diğer insanlara dönüktür. Onlarla duygu, düşünce ve yaşantılarını paylaşmak ister.  İşte bu acıyı, mutsuzluğu, mutluluğu, üzüntüyü, kederi, heyecanı diğerleri ile paylaşmanın yolu iletişimden geçer. 

Var olduğunu ifade etme ve tanınma işlevi : İletişim insanın ben de varım demesinin bir yoludur.  İletişim yoluyla İnsanlar kendi varlıklarını ifade eder ve başkalarına kendini gösterir. 

Baktığımız zaman iletişim insan olarak yaşamda var olmanın en temel koşullarından biri. Aile içinde kuracağımız sağlıklı, doyurucu ilişkilerin temeli de iletişimdedir. Bunun için öncelikle temel iletişim becerileri hakkında bilgi sahibi olmalıyız diye düşünüyorum. Hep birlikte sağlıklı bir iletişim için gerekli olan temel becerilere ve çocuğumuzla iletişimde bu becerilerin rolüne bir bakalım:


Dinleme: Karşımızdakini anlamak amacıyla yapılmalı. Yalnızca susmak olarak düşünülmemeli. Aslında birini özellikle çocuklarımızı dinlerken bazı hatalar yaparız. Yapmış olduğumuz bu hatalar iletişimi engeller ve bozar. 

 Gelin hep birlikte bu hatalar nelermiş örnekler üzerinden görelim;

-"Baba artık yorulduğumu hissediyorum. Okulla dershaneyi birlikte yürütmek çok zor gelmeye başladı."

Buna üzüleceğine gidip biraz ders çalışsan daha iyi olur. Hem planlı çalışırsan eğlenmeye de çalışmaya da vaktin kalır. ( öğüt vermek, çözüm getirmek,  yönlendirmek)

Çok mızmızsın. Hep kolaya kaçıyorsun zaten. Sızlanmayı bırakta ders çalış. ( yargılamak,  eleştirmek,  ad takmak)

Haftada kaç derse giriyorsun? Dersiniz kaç dakika? Ders aralarında ne yapıyorsun? ( sorgulamak, araştırmak, incelemek)

Anlaşıldı sen yarın okula gitmek istemiyorsun. (  teşhis - tanı koymak, tahlil etmek)

Sabret sen de biliyorsun bu günler geçecek bir şekilde- Gel hem yemek hazırlayalım hem başka şeylerden konuşalım (Teskin- teselli etmek,  konuyu değiştirmek)

Ah yavrum benim de akşama kadar canım çıktı. Nelerle uğraştığımı söylesem aklın almaz. (  kendine odaklanma) 

Yürütmek zor geliyorsa koştur sen de çocuğum. ( şaka yapma,  alay etme) 

Yukarıda dinlemenin anlamak üzerine yapılan bir eylem olduğuna değinmiştik. Örneklerde gördüğünüz gibi çocuğu dinleyen kişi çocuğun duygu ve düşüncelerini anlamak yerine bazı iletişim hataları yaparak  karşıdakini anlamaktan uzaklaşıyor. Bu hataları farkedebilmek için kişinin ara ara kendi iç dünyasına bakması gerekmektedir. İç dünyamıza bakarken aşağıdaki soruları kendimize yöneltmemiz bize yeni farkındalıklar kazandırabilir:

1) Sohbet sırasında karşımızdakini mi dinliyoruz yoksa kendimize mi odaklıyız?

2) Anlamak için mi dinliyoruz yoksa cevap vermek için mi?

3) Bir sohbet sırasında ne kadar söz kesiyoruz?

Güvendiğimiz birine bu durumla ilgili gözlemlerini sorabilir, üçüncü bir kişiden biz sohbet ederken gözlemlemesini isteyebiliriz. 

Empati:  iletişim halinde olduğumuz kişinin iç dünyasını,  duygu ve düşüncelerini anlamak için  kendimizi onun yerine koymak ve onu anlamaya çalışmaktır. Onu anlamaya çalıştığımızda ona daha iyi davranabilmek mümkündür.  Bu açıdan anladıklarımıza göre hareket etmezsek empati de yarım kalır. Mesela özellikle ergenlik döneminde bulunan çocuklarımız kendilerine nasihat edilmesinden ziyade dinlenilmek ve anlaşılmak isterler. Onlarla olan ilişkilerimizde önce onların düşüncelerini katılmasak bile değer vermeli, dinlemeli ve olaylara onların gözüyle bakabilmeliyiz. Böyle yaptığımızda, onların düşüncelerini, duygularını anladığımızda, olaylara verdikleri anlamı kavradığımızda, bunu onlara hissettirdiğimizde onlarla olan ilişkilerimizin kalitesi ve bize güven duyguları daha da artacaktır. 

Saygı: Her insan gibi çocuklarımız da kendilerine özgü bizden farklı insanlardır ve kendileri olma hakları vardır. Ama maalesef çoğu anne baba çocuklarını kendilerinin  yalnızca bir ürünü, hatta bazıları çocuklarını kendilerinin bir kopyası olarak görürler.  Bu bakış açısı çocuğu belli bir kalıba mahkum eder ve kimliğini inşa etmesini engeller.  Aslında bu durumu Halil Cibran dizelerinde çok güzel  ifade eder.  Gelin hep birlikte Halil  Cibran'ın sözlerine kulak verelim:

"Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler,

Onlar kendisini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdırlar.

Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler.

Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler.

Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla. Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.

Onların vücutlarını çalabilirsiniz ama canlarını asla. Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.

Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç. Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.

Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız.

Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine bir hedef edinmiştir ve oklarını en uzağa eriştirebilmek için kendi gücüyle sizleri gerer. Yayı gerenin elinde seve seve bükülün, Çünkü oku atan O güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar elindeki sağlam yayı da sever."

Kendini Açma: Kendini açma bireyin kendi duygu, düşünce ve yaşantılarını karşısındaki kişi ile paylaşmasıdır. Kişilerarası iletişimde karşılıklılık esastır ve iletişimdeki bireyler karşılıklı olarak kendilerini açarlar. Fakat biliriz ki her konuda herkese her şeyimizi açmayız. Bu karşımızdaki kişi ile olan ilişkimizin düzeyine ve kalitesine bağlıdır. Anne baba olarak çocuklarımızla ilişkilerimizde bazı yaşantılarımızı uygun bir şekilde paylaşmamız, onlarla olan  ilişkilerimizin  gelişmesine katkıda bulunabilir. Bunun düzeyi iyi ayarlanırsa  karşılıklı güven ve samimiyet artar. 

İçtenlik ve Dürüstlük: İçtenlik,  samimiyet,  sıcaklık   ilişkide ki bireylerin ilişkiden sağladığı doyumu etkiler.  Karşımızdaki ile ilgilenmek içtenliğin önemli göstergelerinden biridir.  Bu bağlamda çocuklarımızla onları sıkmadan ilgilenmek,  samimi bir şekilde onlarla çeşitli konularda konuşmak,  sohbet etmek birbirimize yakınlaşmamızı sağlar. 

Ben Dilini Kullanmak: Ben dili karşımızdaki kişi ile iletişimimizde onu suçlamadan,  eleştirmeden,  yargılamadan sadece kendi duygu ve düşüncelerimizi ifade etmektir.  Bunun karşıtı olan dil ise sen dili olarak adlandırılır. Sen dili kendi duygu ve düşüncelerimizi ifade ederken karşımızdaki insanı eleştiren,  suçlayan,  yargılayan dildir. Şimdi ben dili ile sen dili arasındaki farklara bakalım. 

BEN DİLİ                                                                              SEN DİLİ

Yapıcıdır                                                                               Saldırgandır

Suçlamaz                                                                             Suçlayıcıdır

Eleştirmez                                                                            Eleştiricidir


Yargılamaz                                                                          Yargılayıcıdır



Kişinin davranışı karşısında                                                Küçük düşürücüdür

hissettiklerimi anlatır


Kişiyi incitmez                                                                     Davranıştan çok kişiliğe 

                                                                                           yöneliktir


İletişimdeki kişileri birbirine                                                     Kişiyi incitir, öfkelendirir

yakınlaştırır. 


Kişi eleştirilmediği için                                                             İletişimi keser

savunmaya geçmez                                                           Savunmaya iter 



Sağlıklı bir iletişimde olması gerekenleri konuştuktan sonra ergenlerle iletişimde ergenin düşünme şeklini ve gelişimini anlamaya çalışalım şimdi de. Ergenlikte beyinde beyaz madde(miyelin) ve gri madde ilk kez bu kadar hızlı artıyor. Beyin hücrelerinin arasındaki iletişim artıyor. Bu sayede müthiş bağlantılar kurabiliyorlar. Frontal korteks(beynin plan yapma, mantıklı karar verme, ahlaki değerler, empati, problem çözme gibi işlevlerden sorumlu bölümü) henüz gelişimini tamamlamayıp (yaklaşık 25 yaşta tamamlıyor), amigdala(duygulardan sorumlu kısım diyebiliriz. Yani deneyimlerimize duygusal önem atfeden bölüm) tam olarak geliştiği için duygularıyla düşünüyorlar yani duygular beyni ele geçirmiş durumda. Bağırıyor,  çağırıyor ama ne yapacağını bilemiyor. En çok acıyı o yaşıyor,  en çok çileyi o çekiyor. Onlar için bütün her şey hayat memat meselesi. Bu yüzden ergenin anlattığı bir olayda önce yapmamız gereken duygularını anlamak ve yansıtmak olmalıdır. Onu anladığımızı hissettiğinde var olan durumu mantık çerçevesinden onunla konuşabiliriz. Bu sayede frontal lobu gelişmek üzere olan bir gence duygularımızla mantığımız arasında nasıl bağ kurduğumuza dair model olmuş oluruz. Bu dönemin bariz bir özelliği de ergenin kimlik arayışında olmasıdır. Bu sebeple yeni ilişkiler deneyimlemek isteyebilir. Farklı siyasi, dini gruplara karışmak isteyebilir. Giyim-kuşam, dış görünüş gibi kendini yansıtışında farklılıklara gitmek isteyebilir. Bu süreçte farklı şekilde davranması bu davranışların kalıcı olacağı anlamına gelmemektedir. Farklı deneyimler kimlik inşa sürecinin bir parçası olduğu için bu süreci anlamaya çalışmak oldukça önemlidir. Tüm bunları öğrendikten sonra belki de ilk yapmamız gereken şey eğersiz bir şekilde sevip onlara her zaman sahip çıkacak bir liman olduğumuzu onlara göstermemiz. Mantık ve duyguların bağlantıya geçmesini sağlamamız. Bunun için önce duygularını anlamalı, duygularını yargılamamalı ve duyguların bir seviyede kontrol edilebilir olduğunu modellemeliyiz. Son olarak yapmamız gerekenler ise tüm bu öğrendiklerimizi uygulama konusunda tutarlılık göstermek ve sabırlı olmayı sürdürmek.